Öğretmen okulunu yeni bitirmiş ve tayini memletinden uzak bir kasabaya çıkmıştı. Acemiliğini henüz üzerinden atamamıştı. Dersten çıktığında kan ter içinde kalıyor ve bahçeye kendini zor atıyordu.
Okula geldiği gün tanıştığı ve sık sık yardımına başvurduğu tecrübeli bir öğretmen arkadaşı onun en büyük teselli kaynağıydı. Sıkıntısını onunla paylaşıyor, onun desteğiyle derslerine giriyordu.
Zamanla ikisinin dostluğu iyice ilerledi.
Bediüzzaman ismini ilk defa ondan duydu. Eserlerinin bir kısmını onun vesilesiyle okudu ve büyük bir heyecan duymaya başladı. Onu görmek, bizzat ders almak isteği doğdu içinde...
Bu arzusunu öğretmen arkadaşına ilettiğinde, arkadaşı, "Bilmem ki," dedi. "O herkesi kabul etmez. Zaten hasta, ziyaretçi kabul edebilecek durumda olduğunu da sanmıyorum."
Israr etti, mutlaka görmek istiyordu.
Denemeye karar verdiler ve bir hafta sonu Isparta'ya gittiler.
Öğleye doğru Bediüzzaman'ın evinin önündeydiler. Daha kapıyı çalmaya fırsat kalmadan kapı açıldı ve içeriden genç biri çıktı, "Üstad sizi bekliyor" dedi.
Şaşırdılar, geleceklerini kimse bilmiyordu. Telaşla içeriye girdiler. Önde Bediüzzaman'ın talebesi, arkada onlar merdivenleri çıktılar.
Bediüzzaman onları ayakta karşıladı. "Hoş safa geldiniz kardeşlerim" dedi ve onlara yer gösterdi.
İki öğretmen arkadaş şaşkınlıklarını üzerlerinden atamadan Bediüzzaman'ın elini öperek, yer minderlerinin üzerine oturdular.
"Kardeşim," dedi. "Ben bu zamanın dindar öğretmenlerine eski zamanın velileri gözüyle bakıyorum."
Talebesine, "Misafirlerimize lokum ikram et" dedi.
Öğretmenlere dönerek devam etti:
"Çünkü eski zamanda dini eğitim anne babaya verilmişti, bu zamanda o vazife öğretmenlere verilmiş. Öğretmenin iyisi çok iyi, kötüsü de çok kötüdür. Çünkü masum çocuklar öğretmenlerine çok dikkat ederler, adeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürlerse aynen çekerler. Öğretmenin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Ortası yoktur."
Genç öğretmen kendisinden geçmişti. Bu kadar özlü bir dersi okul hayatında hiçbir hocasından almamıştı. Bediüzzaman'a hayranlıkla baktı.
"Efendim, bizi de talebeliğinize kabul eder misiniz? Bize dua eder misiniz, biz de sizin tarif ettiğiniz o öğretmenlerden olalım" dedi.
Bediüzzaman tebessüm etti, "Sizleri de duama dahil ettim," dedi, "sabah akşam size dua edeceğim. Siz de hizmetinizi iyi yapın. Öğrencilerinize öncelikle iman dersi verin."
Ve ilave etti:
"Eğer benim imkanım olsaydı, hergün dindar bir öğretmene on altın lira verirdim. Çünkü dünyada benim çocuğum olmadığından, bütün dünyadaki çocuklara şefkat cihetiyle alakadarım."