Büyük Doğu Dergisiyle dindarların sesiydi. Şairdi, şiirleriyle ve yazdığı yazılarla inanan insanların düşüncelerine tercüman oluyordu.
Bediüzzaman'a sevgisi sonsuzdu. Onun yazdığı risalelerden bazı parçaları da zaman zaman dergisinde yayınlıyordu.
Bediüzzaman'ın "Gençlik Rehberi" Mahkemesi dolayısıyla İstanbul'a geldiği günlerdi. Onun geldiğini duyan yüzlerce insan onu ziyarete geliyor, o da birçoğunun hatırını kırmayarak kabul ediyordu. İstanbul'un kalbi sanki Akşehir Palas'ta atıyordu.
Bediüzzaman'ın eski dostları, talebeleri ve onun namını duyan zamanın tanınmış simaları da onu ziyarete geliyorlardı. Necip Fazıl Kısakürek de bunlardan biriydi.
Bediüzzaman, Necip Fazıl'ı ilgiyle karşıladı ve bir sandalyeye oturttu. Halini hatırını sordu, hizmetlerini dinledi. Tebrik ve takdir etti. Sonra:
"Ben Büyük Doğucuları, Risale-i Nur talebesi olarak kabul ettim. Ben seni Risale-i Nur'a yirmi senelik hizmet yağmış olarak kabul ediyorum" dedi.
Ve her fırsatta ve durumda ifade ettiği ve hayatında yaşayışıyla gösterdiği birlik-beraberlik noktasını Necip Fazıl'a şu şekilde ifade etti:
"Biz bir ağacın meyveleriyiz. Aramızda ayrılık gayrılık yoktur. Ders almak ve kaynak bakımından aynı yere gidiyoruz. hizmetlerinize devam ediniz."