İri yarı, cesur, gözünü budaktan sakınmayan belalı biriydi. Afyon'u haraca kesmiş bir eşkiyaydı. Herkes onun korkusundan tir tir titriyordu.
Hanımına sataşan birisinin kafasını kopardığı için kendisine "Kasap Tahir" adını takmışlardı. Çeşitli suçlardan tutuklanmış ve idama mahkum olmuştu. Kararı temyiz ettiği için, dosyası Yargıtay'a gitmişti. Oradan gelecek kararı bekliyordu.
Afyon hapsinde Bediüzzaman ve talebeleriyle birlikte yatıyordu. Elinde, ayağında ve boynunda demir prangalar vardı. Bahçeye hava almaya bile bunlarla çıkıyordu. Bediüzzaman'ın talebelerinin kaldığı dördüncü koğuşun hakimi o idi.
Birgün Bediüzzaman'ı ziyaret edip elini öptü. Bediüzzaman ona:
"Sen namaza başla, ben sana dua edeceğim. Sen inşaAllah kurtulacaksın" dedi.
Bunun üzerine kısa bir zaman sonra Kasap Tahir namaza başladı. İman dersiyle de büyük bir değişim yaşadı; ağırbaşlı, merhametli ve kimseyi üzmez bir hale geldi.
Bediüzzaman'a ve talebelerine büyük saygı duyuyor, onlarla birlikte derslere katılıyor, yemek yiyor ve linden geldiği kadar onlara hizmet ediyordu.
Namaz kılanları koğuşun en iyi yerinde yatırıyordu. Herkes ondaki bu değişikliğe hayret ediyor, en yakın arkadaşları bile, "Bu adam nasıl bu hale geldi?" diye hayretlerini dile getiriyorlardı.
Günler sonra Yargıtay'dan cevap geldi. Kasap Tahir idamdan kurtulmuştu. Yargıtay, Afyon ağır Ceza Mahkemesinin idam kararını bozmuş, 30 yıl hapse çevirmişti.
Daha sonra Kasap Tahir 1950'de çıkan genel aftan yararlanarak serbest kaldı. Soranlara, "Benim kurtuluşum Hoca Efendinin himmetidir" diye başından geçenleri anlatıyordu.