Alt kısmı odunluk, üst kısmında ise iki odası olan ahşap bir evde oturuyordu. Bir soba, bir yatak ve bir kilimden ibaretti eşyası...
On bir ay süren bir hapis hayatından sonra eskişehir'den Kastamonu'ya getirilmiş ve karakol karşısındaki bu eve yerleştirilmişti. Bu evde devamlı gözetim altında tutuluyor, yaptığı her şey kayda geçiriliyordu.
Birgün çoraplarını kaybetmişti. Nereye baktıysa bulamadı.
Talebesi Emin'den yardım istedi:
"Kardeşim, çoraplarımı her yerde aradım, bulamadım. Hatta kibrit kutusunun içine bile baktım" dedi gülerek.
"Bazı meczup evliyalar var, bu sıkıntılı günlerimde bana yardım edecekleri yerde, benimle uğraşıyorlar."
"Beşyüz lira tazminat isteyeceğim onlardan" diye de ilave etti.
Beraber aradılar, yine bulamadılar.
Tebessüm ederek kalktı, abdest aldı, namaza durdu. Duasını ve tesbihatını yaptı.
Sonra soba deliğine bakmak geldi aklına. Uzun zamandır sobayı yakmamışlardı. Olsa olsa burada olur dedi.
Soba borusunun yanından sarkan çorabı gördüğünde, "Fesübhanallah," dedi hayretle: "Bu buraya nasıl girer?"
Meğer fareler çorabı almış, sobanın içinden ve borulardan geçerek deliğe bırakıvermişlerdi.
"Bunda bir hikmet var" diye geçirdi içinden.
Çorapları alırken, bir muşambaya sarılmış kağıt parçalarını görünce hayreti bir kat daha arttı.
Bu, günler önce sakladığı Nur Risalelerinden parçalardı.Devamlı baskın ve arama olduğu için Risale yazılı kağıt parçalarını buraya saklamış, zamanla da oraya koyduğunu unutmuştu.
Risaleleri alarak daha güvenli bir yere sakladı.
Kısa bir zaman sonra kapı hızlı hızlı vuruldu ve bir anda içerisi polis ve jandarmalarla doldu.
"Yine baskın var" diye söylendi talebesi Emin.
Sırf imana ve inanmanın güzelliğine dair yazılan Nur Risaleleri, yasaklı eserler arasındaydı. Yazmak ve okumak büyük suçtu o zamanlar.
Her tarafı didik didik aradılar, soba deliğine kadar baktılar. Bir şey bulamayınca da tutanak tutarak çıkıp gittiler.
Mesela anlaşılmıştı. Fareler büyük bir iş başarmışlardı.