[Sizden Gelen Hikayeler]
Yaşlı Rus Profesör Vitali, misafirlerini bekliyordu. Hanımı mutfakta yemek hazırlamakla meşguldü. Durumu ikisi de garipsiyor, ikisi de değişik hisler duyuyorlardı. Meşhur fizik profesörü eline aldığı dergiyi okuyamamış, derin düşüncelere dalmıştı. Bu hâdise ona Gagarin'in uzaya çıkması kadar mühim ve o kadar da ilginç geliyordu. Bizzat yaşamasa, birilerinden dinlemiş olsa inanmazdı. Son birkaç asrını savaşarak geçiren, nefretin kana, anne sütüne kadar işlediği iki ülkenin evlâtları arasında, bir kısım gençler vasıtası ile öyle bir köprü kuruluyordu ki, bu bir olmazın başarılması idi.
Bu, savaşın bırakılması değildi. Barışmak değildi. Muhteşem bir şefkat ve sevgi ile kaynaşmak, kucaklaşmak, âdeta kardeş olmaktı.
Beklediği misafirleri Türk-Rus Koleji'nin öğretmenleriydi. Aileler çocuklarının o öğretmenler gibi sağlam karakterli olmasını istiyorlardı.
Profesör bunca yıllık eğitimciliğine, bunca yıllık tahsiline rağmen bu insanlara hayranlık duymaktan kendini alamıyordu. Bu ne taşkın bir sevgi idi. Nasıl ve ne hatırına kendilerine her şeyi ile yabancı, âdeta ters insanları bu kadar sevebiliyor, bu denli zorluğa tahammül edebiliyorlardı? Bu gençler nasıl insanlardı? Dünyada böyleleri var mı idi? Daha da önemlisi insanlar bu hâle gelebilir, getirilebilir miydi? Onlar kendi çocuklarını uyuşturucudan koruyamazken, bu gençler sigara dahi kullanmıyor, içkinin yanına yanaşmıyorlardı. Âdeta hiçbir ahlâkî boşlukları yoktu. Gencecik insanların hiçbir suiistimalinin olmaması, onlara güzel bir ahlâk dersi veriyordu.
Bu insanlar kısa zamanda büyük başarılara da imza atmış, çocukları bilim olimpiyatlarında madalyalar kazanmıştı.
Eline birkaç gün evvelki gazetelerden birini aldı. Daha önce okuduğu haberi bir kez daha okudu. Bir Türk öğretmen, piknikte göle giren ve boğulma tehlikesi geçiren Rus öğrencisini kurtarmak için suya atlamış çocuğu kurtarmış, fakat kendisi bataklığa saplanarak vefat etmişti. Çocuklar, "bundan sonra hiçbir Türk'e silâh sıkamayız" diyorlardı.
Bu nasıl fedakârlık, bu nasıl kahramanlıktı? Profesör iyi bir Hristiyan sayılmazdı. Hattâ bir dönem ateizmi gerçekten kabul de etmişti. Kulaktan dolma Hristiyanlık bilgisi ile, gençlerin hâlini azizlere benzetiyordu. Aziz Etyen, Filip, Prokor, Aziz Piyer, Aziz Hol, bu gençlerden çok da farklı insanlar olamazlardı.
Misafirleri, anlaştıkları saatte, ellerinde hediyelerle geldiler. Yüzlerinden tebessüm eksik olmuyor, hâlleri içtenliklerini ve samimiyetlerini gösteriyordu.
Genel müdür Sadrettin Bey, yanına bir öğretmen ve üniversite de okuyan iki Türk öğrenciyi alarak gelmişti. Yemeklerini keyifli, nitelikli bir sohbetin eşliğinde yediler. Profesör ve hanımı, kültürlerini de için için takdir etmişlerdi.
Yemekten sonra, sohbetin koyulaştığı sıralarda Sadrettin Bey, ev sahiplerine hissettirmeden Türkçe olarak, "Hanımefendi bu yaşına rağmen akşama kadar uğraşıp bu yemekleri hazırlamış, yeteri kadar yorulmuştur. Bir de sabaha kadar temizlikle uğraşmasın. İsterseniz siz bir fırsatını bulunca mutfağa geçip bulaşıkları hallediverin" diye fısıldadı. İki genç, kısa zaman aralıkları ile, bir ihtiyaç için kalkıyormuşçasına mutfağa süzüldüler.
Aradan yarım saat kadar bir zaman geçmişti ki, evin yaşlı hanımı müsaade isteyip yanlarından ayrıldı. Kısa bir süre sonra, profesör ve misafirleri bir kadın çığlığı ile irkildiler. Hemen kalkıp sesin geldiği yere, mutfağa koştular. Kadın, donmuş bir hâlde gençlere bakıyordu: gençlerden birisi üzerine giydiği önlükle bulaşıkları yıkıyor, diğeri eline aldığı bezle yerleri siliyordu. Kadın ve gençler birbirlerine bakakalmışlardı.
"Bu büyük bir hâdise, bunu kaydetmemiz, fotografını çekmemiz, kameraya almamız gerek" diyordu Profesör.
Sadrettin Bey, "Bunda o kadar şaşıracak, kaydedilecek bir durum yok" dedi.
"Var!" diye cevap verdi Profesör... "İki sebeple var: Birincisi, bizim de aynı yaşlarda, üniversitede okuyan iki tane kızımız var. Anneleri her hafta sonu eve geldiklerinde aynı yemekleri onlara da hazırlar. Fakat değil bulaşık yıkamak, bir kerecik olsun, bir tek tabağı alıp mutfağa götürdükleri vaki değildir. İkincisi, siz bu kadar başarılı ve aynı zamanda bu denli mütevazı nesiller yetiştirdikten sonra, sadece Türk milletinin değil, artık insanlığın gelecekten endişe etmesine gerek yoktur."
Profesör ve hanımı, o akşam misafirlerini evlerine teşrif etmiş azizleri uğurluyor gibi uğurladılar.
Gönderen:Mehmet AKAR
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|