[Sizden Gelen Hikayeler]
Ürettiklerini tüketiyorsun yavaş yavaş... Eridiğini hissediyorsun zamanla, yerinden oynamış taşları ahenkle yerlerine yerleştirmeye çalışıyorsun. Olmuyor, olmasını mı istemiyorsun yoksa?..
Tükeniyorsun ama nasıl diriltmen gerektiğini bilmiyorsun... Bildiklerinin seni yanlış yollara sürüklediğini düşünüyorsun.. Tükettiğinin yerine üretemedikçe ne kadar kısır olduğunu ve içinde su olmayan havuzda yüzdüğünü hissediyorsun... Hayati karalar alıyorsun kendinle ilgili gecenin ilerleyen saatlerinde; sabah olmaya başladıkça gecenin cesareti yerini ürkekliğe bırakıyor ve bir hayalperest miyim acaba diyorsun kendi kendine. Yitirdiklerinin yerine geçebilecek olanları görmek istiyorsun, ama senden o kadar uzak oluyorlar ki bazen bu alternatifler, onları yakalamak için yıldızlara ulaşmak gerektiğini görebiliyorsun...
Yalnızlık keyif veriyor kimi zaman ritmik bir şekilde atan kalbinin derinliklerine, kendini bu anlarda öyle duygusal hissediyorsun ki gerçeklerle karşılaşmaktan korkuyorsun.. Keşkelerle geçen yalnızlık anları, soyut ifadelerle anlam kazanıyor bazen... Gündüzün karmaşası ve yaşamın yükünü taşıyamayacağını düşündüğün anlarda,bu depresyonik belirtilerde kendinden kaçışın önüne geçemiyorsun...
Mutlulukların senden çok uzak oldugunu düşünüyor,basit şeylerin mutluluğunu değerli sayıyorsun hatırı sayılır duygusal anlarda... Güzel olanı çirkinleştiriyorsun yavaş yavaş..Bir maske mi taşıyorum yoksa ben diye düşünüyorsun.Büyüsü anin seni uçurumun kenarında, denizin dalgalarında, çiçeklerin balında yakalıyor.. Ama çirkinleşiyor işte güzel olan, önüne geçemiyorsun..
İçinden gelenleri çılgınca yapabilme isteği ile kıpır kıpır oluyorsun etkileşim sürecinde, buna engel olman gerektiğini anlıyorsun.Herkes bir maske takar aslında anlık da olsa diyorsun ama ne o maskeleri indirecek cesareti buluyorsun kendinde ne de maskenin altındaki gerçeğin görüntüsünü görme cesaretini...
Sana sunulana sitem ediyorsun ama bunu kabul etme zorunluluğu duyuyorsun...Rüyalarındaki seni bulmaya çalışırken altından çıkan başka senlere rastlayınca şaşırıyorsun, başkası mı yoksa soruyorsun kendi kendine ...
Mantığını gerektirdiği gibi çalıştırıyorsun bazen, ama mantığının gerektirdiği gerçeklikler seni öyle kanatıyor ki bazen bu gerçekler karşısında mantığından kaçışına bile tanık oluyorsun. Düşündüklerinin değişmesi seni "kendim olmaktan çıktım artık" moduna sokuyor...
Ayak uydurduğun düşüncelerinin sürekli aynı kalacağını zannettiğin zamanları düşünüyor ve gülüyorsun kendi kendine...Kendini anlamaya çalıştığın anlarda düştüğün çelişkiler öyle içinden çıkılmaz bir hale giriyor ki çelişkilerden kaçmak ve bir çıkar yol bulmak istemiyorsun artık...
Polyannacılık oyununa başlıyorsun.. Oyunun biricik kahramanı sensin ve rolünü başardıkça mutlu oluyorsun. Çelişkiler içinde yüzerken yanılgılarının farkına varıyorsun..Kalbinle konuştuğun zaman düştüğün yanılgıların ne kadar derin izler biraktiğini anlıyorsun bir an..Kendi kendine gecenin o keşkelerinden birini çekiyor ve "keşke kalbimden çok beynimle konuşsaydım" diyorsun...
Yanılgılarınla yüzleştikçe bu yanılgıların üstüne ne kadar gittiğinin farkına da varıyorsun..Gitmiş misin acaba...Bunu da görmek istiyorsun ama gitmemiş oldugunu görmemek için bundan korkuyorsun...Saklı kalan bir şeyler oldugunu biliyorsun ama bunları saklamış olmanın sende bıraktığı derin izleri de silmek istemiyorsun(istiyorsun)...
Zamanla kendinle yüzleşme zamanının geldiğinin farkına varıyorsun..Gece aldığın kararları gündüz de alabiliyorsun artık,ama hep yarım kalan bir şeyler olduğunu düşünüyorsun...Yarımı tamamlamak iştahı ile atılıyorsun ordan oraya... Arayıp bulamadığın değerlere ulaşmak için ihtimalleri gözden geçiriyorsun... Sığındığın yerlerin dışardan çırıl çıplak görünmesinden korkuyorsun ama bu korkunun üstüne gitmen gerektiğini biliyorsun..
Her insan farklı bir hayat tarzı seçer kendine ,sen de seçiyorsun kendi tarzını ama başkalarının yaşam şekline de ulaşmak istiyorsun..Duygularını bastırıp ,en elverişsiz koşullarda bunların köpürmesine engel olamıyorsun...Bu köpükler içinde boğulmamak için de "sence" olanı seçiyorsun...Bir insanı düşünürken bencilce o da beni düşünüyor mu acaba diye soruyor ve belki de seni düsünmediğini öğrenince hemen onu düşünmeyi bırakıyorsun...Kendini ona veriyor ve bir bütün sayıyorsun ama ait olma duygusunun ne kadar feodal bir kavram olduğunu düşünmüyorsun...
Her sevinci her kederi beraber yaşama isteği ile dolup taşıyor ama karşıdakinin ne kadar senle olsa bile senin olmadığını göremiyorsun...Anlamak istemediğin yogun duygusal anlar mantığınla karşılaştığında belirsizliğin içine düşüyorsun...Belirsizlik denizinde attığın kulaçların seni bir yerlere götürdüğünü düşünürken hep aynı yerde olduğunu göremeyeceksin...Belirsizlik sadece heyecan verecek sana....
Bir yerlerde bir dala tutunmak isteyeceksin..Tuttuğun dalın senin için kazandığı anlamı sorgulamaya başlayınca ve kendini ne kadar tanıdığının farkına varınca belki de kendini kandırmaktan vaz geçeceksin...
Gönderen: Recep Uysal
E-Mail: recep_uysal@hotmail.com
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|