Çınar dediğin kocalmazdı; kocalsaydı ölürdü, ölecek olsa "çınar" denilmezdi ona! Çınar dedin miydi ölüm değil, sonsuzluk gelirdi akla ve hep o dev cüsse hatırlanırdı. Ve birine birkaç çocuk "dede" dese de, saçları ağarmış olsa da o birinin, yolun yarısındaki o kişi asla yaşlanmış sayılmazdı!
[Sizden Gelen Hikayeler]
Evinin önündeki o koca çınar ağacının gölgesinde oturarak geçirdi o günü de.Bir anne sevgisi buluyordu o koca ağaçta.Geniş yapraklarının gölgesi,Hasan Dede'nin üzerine düştüğünde sanki şefkatli bir anne eli dokunuyordu ona ve dallar onun bedenini yine aynı annenin kolları gibi sarıyordu.
Bir iskemle,kahverengi kabuklu koca gövdeli bir çınar ve birkaç uysal çocuk.Hasan Dede,bir iki küçük çocuğa öykü anlatıyordu.Öykü içinde öykü.Otuz iki yaşındaydı...Suratı kaygan ve parlak değildi.Saçlarını aklar sarmış,ara ara ağarmış sakalları iyice uzamıştı.
Çocuklar ona "dede" derdi;çünkü vardı sakalı, vardı ağarmış saçları.Hasan Dede,içinden ne geldiyse o gün,onu söyledi o çınarın dibinde.Avlulu evinin önündeki o dev çınarın dibinde.Dedi ki:
'Bir gün çınar dile geldi.Dillendi yani,lâf üretti.Değdi birbirine ses telleri,titreşti.Açtı içine çökmüş ve etrafı kırış kırış olan gözlerini.Sonra kapattı usulca ve yeniden açtı;başını öne eğdi.Ağladı dahası;yanaklarından gözyaşı aktı ve düştü kendi toprağına.Can oldu ona; canlandırdı kocamış bedenini.Neden sonra her şeyi sığdırdığı,bir tek cümleydi sadece!"Kendi suyumla büyüdüm ben de!"
Bitirince cümlesini Hasan Dede,ayağa kalktı bir çocuk.Ceylan gözlü bir çocuk.
'Ya bu çınarın gözleri nerede?' dedi küçücük eliyle,Hasan Dede'nin sırtını yasladığı o dev çınarı göstererek.Oradaki bütün durağan bakışlar,o küçük çocuğun sağ işaret parmağının işaret ettiği yere döndü.Çınara çevrildi meraklı gözler! Çınarın gözleri ise gözükmüyordu.Çınar asude, çınar suspus. Hem de yüzyıllardır! Çınara sırtını vermiş olan belki de onun yerine konuştu o an.
'Bu çınar çok çekingen; o yüzden saklıyor yaşlı gözlerini ve dökemiyor gözyaşlarını!' 'Eeee?' dedi bir başka çocuk, soru sorarcasına. Hasan Dede'nin üzerinde çınarın gölgesi, içinde yıllanmış bir çınar kokusu ve o kokunun vermiş olduğu kendinden geçmişlik. Ardından başka bir çocuk daha ayaklandı ve
'Ama nasıl büyüdü bu çınar öyleyse? Nasıl bu hâle geldi?' deyiverdi. Gülümsedi Hasan Dede ve,
'Bilmiş demek ki o da, şu karşı duvarın önündeki söğüdün dibine dökülen suları emmeyi!' dedi. Dedi ve. Ve gülümsedi tüm çocuklar birbirlerinin yüzlerine bakaraktan. Sonra hepsi Hasan Dede'nin önünde birer birer sıraya girdiler. O da cebinden çıkardığı şekerleri teker teker onlara verdi. Ve gitti çocuklar! Kaldı çınar, kaldı iskemle; kalakaldı yine bir başına Hasan Dede. Hasan Dede, o gün yine aynı hikâyeyi anlatmıştı aynı çocuklara ve aynı şekerlerden vermişti. Ne de olsa çocuk dediğin büyümezdi ve hep aynı şeyleri isterdi!
Çınar dediğin kocalmazdı; kocalsaydı ölürdü, ölecek olsa "çınar" denilmezdi ona! Çınar dedin miydi ölüm değil, sonsuzluk gelirdi akla ve hep o dev cüsse hatırlanırdı.
Ve birine birkaç çocuk "dede" dese de, saçları ağarmış olsa da o birinin, yolun yarısındaki o kişi asla yaşlanmış sayılmazdı!
Gönderen: Fatih Çodur E-Mail: fatihcodur@mynet.com
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|