[Sizden Gelen Hikayeler]
Bir akşam vaktiydi. Bir yandan cep radyosundan günün gelişen haberlerini dinlerken bir yandan da mutfakta annemle akşam yemeği için hazırlık yapıyorduk.haberler her zaman olduğu gibi hiç iç açıcı değil,hatta oldukça can sıkıcıydı. Ölüm, zulüm, soygun ,kap-kaç,adam kaçırma ve daha insanın keyfini kaçıracak haberler peş peşe geliyordu.
Bu haberleri dinlerken derin düşüncelere dalmıştım.Ülkenin geleceği hiç de iyi görünmüyordu. Ahlaki çöküntü günden güne kendisini hissettiriyor ,maneviyattan uzak sorumsuz bir gençlik adım adım uçuruma doğru sürükleniyordu. Öyle bir ülkede yaşıyorduk ki her beş on senede bir ,hırsıza yolsuza ,dolandırıcıya hatta ana baba katillerine bile af çıkıyor serbest kalan bu suçlular da çok kısa bir zamanda tekrar aynı suçta tutuklanarak hapishaneye dönüyorlardı.
Az önce haberlerde sırf kıyafetlerinden dolayı okullarına alınmayan öğrencilerden ve çalıştıkları devlet dairelerinden atılan memurlardan bahsediyordu.. Sahi bu okullarına alınmayan ve işlerinden uzaklaştırılan vatandaşların kime zararları olmuştu acaba ? Devlet ana baba katillerinin bile suçlarını affederken Allah’ın emrini uygulamaktan başka hiçbir suçları (!) olmayan bu masumları niçin hiç affetmiyordu? Gençliğin böylesine yoldan çıktığı Satanizme ve uyuşturucuya esir olduğu bir dönemde okumak isteyen bilgi ve kültür sahibi olmaya çalışan , namus ve şerefiyle işini yapmaya çalışan bu vatandaşlara yazık olmuyor muydu?
Daha bunlara benzer nice düşüncelere dalmıştım ki çalan telefonun sesiyle irkildim.Arayan İsa Amcaydı . İsa Amca yıllardır İsveç’te yaşayan halim selim , hoş bir insandı. Derslerimi soruyor , sağlığımın iyi olup olmadığını öğrenmek istiyordu. İsa Amcayla bir tanıdık aracılığıyla gıyaben tanıştırılmış ancak yüz yüze hiç görüşmemiştik.Zaman zaman telefonla görüşüyor konuşuyorduk. İsa Amcanın maddi manevi çok iyiliğini görmüştüm.Dediğine göre bir iş için Konya’ya gelmiş ve birkaç gün orada kalacakmış.
Az sonra babam eve geldiğinde İsa Amcanın aradığını ve selamı olduğunu söyledim.Babam
--- Saliha , anneciğim ( babam bana hep böyle hitabeder) ister misin yarın beraberce Konya’ya gidelim senin şu İsa Amcayı yakından bir tanıyalım ne dersin diye bir teklifte bulundu.Bu teklif benim için de çok hoştu. Epeydir evde kapanıp kalmaktan çok sıkılmıştım.Bulunduğumuz ilçe Konya’ya iki saatlik bir uzaklıktaydı.Az düşündükten sonra
--- Peki baba bu benim için de iyi olacak, bence de uygun ne zaman istersen gidebiliriz diye cevap verdim.
--- O zaman ben İsa Amcayı arayayım . onun için de uygunsa hemen yarın Konya’da buluşup görüşelim dedi.Babam az sonra İsa Amcayı telefonla arayıp yarın kendisiyle görüşüp tanışmak istediğimizi ,vaktinin uygun olup olmadığını sordu. Cevap olumluydu.
Ertesi gün Konya’ya giden 13.30 arabasıyla hareket ettik.İki saatlik bir yolculuğun sonunda Konya otogarındaydık.Otobüsten iner inmez ilk işimiz tekrar İsa Amcayı arayıp buluşacağımız yeri kararlaştırmaktı. İyi ki aramışız. İsa Amca bir iş adamı olduğundan vakti oldukça dar durmadan koşuşturan bir kişiydi. Bize hiç hesapta olmayan çok acil iki saatlik bir işinin çıktığını beyan edip özür diledi. İki saat sonra Konya Fuarının Alaaddin Tepesine bakan giriş kapısının önünde bizi beklediğini söyledi.Ayrıca biri birimizi simaen tanımadığımız için giydiğimiz kıyafetleri de biri birimize tarif ettik.
Otogarda iki saat beklemek oldukça sıkıcıydı.Bir lşeyler yaparak vaktimizi değerlendirmeliydik. Aklımıza hemen otogarın yakınında yeni açılmış ve servislerle müşterilerini götüren bir alış- veriş merkezine gitmek geldi.Servisler hemen otogarın önünden hareket ettiklerinden aceleyle binip hareket ettik.On dakika sonra alış- veriş merkezinin önündeydik.Bina oldukça görkemli ve kalbalıktı.Bir müddet giriş kapısını aradıktan sonra alış veri merkezinin içindeydik. Dünyanın dört bir tarafındsn gelmiş yüzlerce mal müşterisini bekliyordu.iki saat gibi beklemek zorunda olan biri için oldukça uzun bir zamanımız olduğundan bütün reyonların önünde tek tek duruyor alsak da almasak da mallara uzun uzun bakıp dolaşıyorduk.
Bir ara ikindi namazımızı kılabileceğimiz uygun bir yerin olup olmadığını merak ettik.Babam danışmada duran bir görevliye durumu açıklayınca
--- Bey Efendi burası ciddi bir iş merkezidir.Müşteri memnuniyeti için her türlü önlem alınmıştır.Şu koridorun sağında abdest alabileceğiniz lavabolar,üst katta da bayanlara ve erkeklere tahsis edilmiş iki tane mescidimiz var diye cevap verdi.Çok sevinmiştik. Yeni açılan böylesine modern bir iş merkezinde insanların inanç ve ibadetlerine yönelik yerlerin olması çok güzeldi.Abdestlerimizi alıp ikinci kattaki mescitlere doğru yöneldik.Babam erkeklere ayrılmış bölüme ben de bayanlar mescidine girdim. Mescit çok güzel dizayn edilmiş etraf pırıl pırıl ve mis gibi kokuyordu. Mescidin kıble tarafına küçük de bir kitaplık ilave edilmiş,değişik dini eserler konulmuştu.
Mihrabın hemen sağ tarafında on dokuz yirmi yaşlarında oldukça güzel giyinmiş , tadili erkana uyarak yavaş, yavaş namaz kılan bir kız dikkatimi çekti.Ben de hemen onun yan tarafına namaza durdum. Genç kız namazını bitirmiş ve duaya başlamıştı.Kızın öylesine tatlı bir dua edişi ve ellerini açışı vardı ki tarif edemem. Başını göğsünün üstüne eğmiş, dudakları kıpır kıpır oynuyor ve örtündüğü dünyalar güzeli baş örtüsüyle adeta bir meleği andırıyordu.Namazda olmama rağmen kızın davranışlarını izlemekten kendimi alamamıştım.Ben seferi olduğum için hemen namazımı bitirir bitirmez kızı daha da dikkatle takip etmeye başladım. O da ne ?!! Kız ağlıyordu…Ellerini Yüce Yaratıcıya açmış , başını göğsünün üstüne eğmiş , yanakları hafiften ıslanmış, sessiz sessiz içten içe ağlayıp inliyordu.Bir anda zihnim allak bullak olmuştu.Bu kız kimdi , neyin nesiydi.Niçin ağlıyordu ve bu kadar çaresiz miydi ? Daha nice cevapsız sorular gelip geçti içimden. Öylesine etkilenmiştim ki nerdeyse ben de ağlayacaktım:Derin düşüncelere dalmıştım ki bir de ne göreyim kız baş ucuma gelmiş ,ellerini göğsünün önünde birleştirmiş bana bakıyordu. Başımı kaldırdım, göz göze geldik.Kızcağız bir yandan göz yaşlarını silerken bir yandan da ürkek bakışlarla ve çekingen bir tavırla
--- Sizden bir konuda yardım istiyorum, bana yardım eder misiniz? İçimden bir çığlık koptu sanki.
--- Nee!!! Aman Allah’ım ben ne bekliyordum bak karşıma ne çıktı.Ben neler düşünüyor,hangi duygu selleriyle coşuyor,hangi alemlere gidip geliyordum.Bu da neyin nesiydi? Böylesinme tatlı bir simanın altında ta mabetlerin içine kadar sokulmuş,
İnsanların inanç ve duygularını sömüren birinin olması beni yüreğimden yaralamıştı.Bu ne pervasızlıktı? İçimden
--- Galiba , benden parasını kaybettiğini, veya çok hasta olduğu halde ilaç alamadığını bahane ederek para isteyecek diye geçirdim. İşte modern bir dilencilik şekli diye düşündüm.Bir anda içim allak bullak oldu. Nerdeyse
--- Allah versin kardeşim ,dilenmek için daha uygun bir yer bulsanız hiç de fena olmayacak diyerek hızla uzaklaşmak geldi içimden. Bir ara tekrar göz göze geldik.Çok temiz bir yüzü vardı.Acaba yanılmış mıydım? Yerimden kalkıp “buyurun” der gibi başımı salladım Hiç tanımadığım bir kız acaba benden ne isteyecek diye hayretle yüzüne baktım. Kısa bir tereddüdün ardından kız tane tane konuşmaya başladı.
--- Bak kardeş senin beni tanımadığın gibi ben de seni hiç tanımıyor ve senden bir şeyler istiyorum. Allah rızası için benden esirgeme . İnan çok çaresiz ve muhtacım. Sözünü keserek;
--- Buyurun,lütfen ne istiyorsanız çekinmeden söyleyebilirsiniz. Nedir benden istediğiniz Kızın gözünden iki damla yaş daha süzülerek konuşmaya başladı.
--- Dua…Duanızı bekliyorum. Bir anda beynimden kaynar sular döküldü sanki… Ben içimden neler geçiriyordum a. Önce şu zavallı için. Bir an kendimden utandım. Daha sonra kendimi toparlayarak
--- İyi ama siz kimsiniz , benden niçin dua istiyorsunuz diye atıldım. Kız tam bir tevekkülle
--- Ben Konya Selçuk Üniversitesi eczacılık fakültesinde okuyan bir öğrenciyim. Adım Meryem… İki saat sonra çok zor bir sınavım var. Günlerdir çalışıyorum. Az sonra okula gideceğim. Ancak sınavdan daha zor bir engel beni bekliyor. Okulun girişinde iki görevli beni okula almayacaklar. Dersime çok iyi çalışmış olmama rağmen… Okulumu ve arkadaşlarımı candan ve gönülden sevmeme rağmen ülkesi için Kurtuluş Savaşında tam iki sene savaşıp kolu koptuğu için köyüne tekrar gönderilen bir gazinin torunu olmama rağmen… Efendim bu ülkenin okullarına başörtülüler giremezmiş. Bazı siyasiler başörtüsünü kullanarak pirim yapıyorlarmış. İyi ama bundan bana ne? Ben o siyasilerden de sırf inancımın gereği başımı örttüğüm için beni okuluma almayan tüm yetkililerden de Allah’ın huzurunda şikayetçiyim. Çünkü o siyasiler bu ülkede karşılarına çıkan en küçük bir engelde çocuklarını yurt dışında okutuyorlar. Oysa ki benim bu ülkeden başka sığınacağım hiçbir yerim yok. Halbuki bu fakülteye girmek için yıllarca nice hayaller kurarak çalışmış ve gelmiştim. Ben ülkeme sevdalı biriyim. Kimseyi incitmedim kimsenin canını yakmadım. Esrar eroin kullanarak kendimi zehirlemedim , asla yanlış bir yola sapmadım. Genç kız bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyor , bir yandan da boşanan bir baraj gibi çağlayıp akıyordu. Bir anda kızı boylu boyuna kucaklayıp ben de ağlamaya başladım. Dakikalarca ağlaştık. Bir müddet sonra kırk yıllık tanıdık gibi el ele tutuşup oturduk. Ankaralı kız ;
--- Kusura bakma kardeş , seni kendi özel dertlerimle meşgul ettim , hakkını helal et demez mi ! Hıçkıra hıçkıra ağlama sırası bu defa bana gelmişti.
--- Ne kusuru , kim kime hakkını helal edecek , ben kimim , sen kimden dua istiyorsun bilmek ister misin? İşte ben de aynı duayı senden istiyorum. Ben de senin memleketin Ankara İlahiyat Fakültesinde okuyorum. Bu yıl üçüncü sınıftayım. Üç yıldır benim de ağlayıp sızlamadığım bir günüm olmadı ama hiçbir yetkili bizim bu göz yaşlarımıza ilgi göstermediler. Bu mesele ne senin ne de benim değil , aslında bütün bir inanan bir kitlenin meselesidir. Bu yıllardır kapanmayan bir yaradır. İstiklal marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde bak ne diyor :
“ Gitme ey yolcu! Dur beraber ağlaşalım.
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım.”
Ne kadar güzel söylemiş değil mi?
Bu duygu seli içinde daha nice konuları konuşup Meryem’le ağlaşıp koklaştık. Ayrılma zamanı gelmişti. Babam dışarıda sabırsızlıkla beni bekliyor olmalıydı. Bir birimizin adreslerini ve telefonlarını alarak karşılıklı dua etme sözü vererek son defa kucaklaşıp ayrıldık. Daha mescidin kapısından çıkar çıkmaz babam
--- Kızım nerede kaldın yarım saattir seni bekliyorum diye paylayacak oldu. Durumu olduğu gibi babama aktardım babam da çok üzüldü. Neyse iki saat doluyordu. Acele etmezsek İsa amcayı bekletmiş olurduk. Derhal alış veriş merkezinden çıkıp fuarın tam önünden geçecek olan servis arabasına binip hareket ettik.
Bu olayın üzerinden neredeyse bir yıl geçiyor. Hala Meryem’in o tatlı siması hatırımdan silinmedi. Onun için günlerce dua ettim. O hıçkıra,hıçkıra ağlayışı gözümün önündedir. Ben de günlerce gözyaşı döktüm. Meryem’in de benim için dua ettiğinden adım gibi eminim. Bir an için onun hakkında içimden geçen kötü düşüncülerimden dolayı hâlâ kendimden utanırım. Bu olayı hatırladıkça aklıma Üstat Necip Fazıl’ın bir şiiri gelir:
“Bıçak soksan gölgeme sıcacık kanım damlar
Gir de bir bek ülkeme başsız, başsız adamlar.
Yalvar ki su yükselsin belki kurtulur gemi
Anne seccaden gelsin bana dua et emi !”
Yeniden ülke gündemine gelen af tasarılarının içinde inşallah baş örtüsünde de özgürlük vardır. Ankaralı Meryem, ben ve benim gibi binlerce yaralı gönül DUALARINIZI BEKLİYORUZ.
Gönderen: Saliha Çağıran
E Mail: salihacagiran@mynet.com
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|