[Sizden Gelen Hikayeler]
Biri... Gecenin bi yarısı denizi seyretmekte... Vakit gece dedim ya...
Deniz bütün yeşilini bütün cesaretini bütün mavisini vermiş karanlığa kendinde ondan aldığı tek şey koyu karanlık...
Adamın gözleri denize uzaklardan gelen yük gemlerini ışıklarına takılıyor...
Yük gemileri geliyor ve gidiyor...
Geride,denizde yalım yapan ışıkları ve ışıkların bıraktığı bir kucak dolusu anı kalıyor...
Saat kaç? "Hay Allah! nerden çıktı şimdi bu soru, bu saat muhabbeti" aklına niçin saat takmadığı sorusu geliyor nişanlılık hediyesi olarak alınan o saati kaybettiğinden beri...
Bu kadar büyük bir hatırası mı vardı bu saatin "Yok ya - dedi kendi kendine - ah bir param olsaydı...
Neyse - dedi - gece gecedir ha onbiri ha üçü ne farkeder maksat geceyi yaşamaksa ...
Gözleriyle kordon boyunu yapmak için getirdikleri kayalara takıldı...
Kayalar kocaman ve siyah... Niye getirdilerse bu karanlık kayaları buraya - dedi - daha beyazını bulamamışlar mı? diye sordu kendi kendine kayalardan birinin üstüne oturdu şöyle yarım yamalak bir oturuşla.
Elbisem kirlenecek diye korkuyor...
Hah! diyor hah! bırak kardeşim kirlensin!
Yok diyor insan ölürken bile temiz olmalı...
Ölüm bile temiz olmalı - diyor -
Aslında ben bu kadar temizlik hastası falan da değildim ama... diyor...
Gözleri ufka dalıyor tekrar...
Bak - diyor kendi kendine - bir gemi daha geliyor uzaklardan,gemi gelmeden ışıkları geliyor ayakların dibine...
Eğilip ışığı yakalamak istiyor...
Elin temasıyla birlikte yakamoz bin parçaya bölünüyor, o, hiçbirini alamıyor eline...
Ardından iki damla gözyaşı...
Uzaklardan gecenin koyu karanlığına çift oluklu bir hançer gibi bir tren sireni sokuluyor...
Burnuna tuz, su ve yosun kokusu geliyor ve bir de lağam kokusu ekleniyor bunların içine...
İçini bir tiksinti alıyor tren sesi uzaklaşıyor ve tekrar derin bir sessizlik kaplıyor ortalığı... Ürkünç bir karanlık ve sarı sara şiddetinde bir yalnızlık...
Nerden çıktı şimdi bu yalnızlık diye soruyor kendine...
Gecenin o korku veren gözleri saçlarına, gecenin bakışlarını çekip alıyor elleriyle saçlarından...
Gece onun yanaklarını öpüyor, bacaklarına sürünüyor bir kedi gibi... Bir yıldız kayıyor gökten "biri daha öldü diyor birinin yıldızı daha söndü..." gülüyor ben buna inanmıyorum ki diyor...
Uzaklardan,kendinin bile uzağından şehrin mutantan gürültüleri dolduruyor denizin o karanlık yüzünü...
Deniz - diyor - çok sessiz bu gün... Bu gün bu denize yenilgi var, bu deniz bu gün mukavvadan kaleleriyle yenilir şehrin mutantan gürültülerine, neon ışıklarına...
Deniz, şehrin ışıklarını saçlarında sallamaya başlıyor... Denizin saçları dalga dalga oluyor... Şehrin ışıkları engin bir viyadük kadar uzunlaşıyor ve bir yılan kadar kavisleşiyor... Susuyor, herşeyi susturuyor. Şehrin mutantan gürültüleri, neon ışıklarını, enginlerden esen rüzgarı, denizin saçlarını... Tren seslerini ve daha konuşmasya mecali olan ne varsa hepsini susturuyor....
Bir dudak titriyor yalnız: "Tuz, su, yosun biz kapısına kelepçelenmişiz yoksulluğun..." ,sessizliği bir şiir, bir çift ayak sesi ve metal bir yansıma kırk parçaya ayırıyor...
Saçı başına karışmış, kirden saçları yapış yapış olmuş, üzerinde kirli askılı bir atlet olan bir delikanlı çekip çıkarıyor onu o daldığı baloncukların arasından...
- "Daha on yedisinde ya var ya yok bir delikanlı çatık iki kaşının altından bakan, iki siyah gözü ile zambak gibi bir delikanlı da nerden çıktı? Hem bu zambak ta neyin nesi? Niye zambağa benzettim ki bu gözleri? Hem zambağın rengi siyah mıydı?" diye geçirdi içinden...
Delikanlının kaşları çatık biri diğerinden daha kısa... O bir kaşının diğerinden daha kısa olmasına aldırış etmeden elindeki ucu kıvrılmış ince uzun demiri sol koltuğunun altına alıyor...
Yüzünü - kara, kuru, kavruk yüzünü - denize dönüyor.
"Yine geldim işte - diyor - tam sözleştiğimiz gibi" gece onu öpmüyor, saçlarına da dokunmuyor, bakışlarını bile kıskanıyor ondan..."
işte - diyor - bak gece bile lbiliyor kiminle yaşanacağını ve biraz daha yaslanıyor gecenin göğsüne ve öpüyor boşluğu.
işte - diyor - ben de seni öptüm...
Delikanlı sağ elini açıyor, sağ elinde parmakları yok bir eldiven... Elinin tam ortasına tükürüyor - alışkanlık omalı - ve iki elini ovuşturuyor. Gözleri parlıyor, gözleri gecenin orta yerinde, koyu karanlığın en mahrem yerinde ilk ilkbahar güneşini yalamış bir çiğ damlacığı gibi parlıyor öylece...
Koltuğunun altındaki ince uzun demiri alıyor, kayalardan birinin altına sokuyor, karanlığın bağrına sokuyor ve ötelerden bir teneke çıkarıyor...
"Hadi bismillah" diyor... Bismillah ve bra tenekesi... Siyah kayaların üzerinden üstü çizilmiş bir şehir ahalisi gibiyürüyüp gidiyor... Bismillah'ı ve bra tenekelerine de yanına alarak... O oturduğu kayanın üstünde doğruluyor, denize bakıyor...
Denize, geceye, gelip geçen ışıklara, su şıpırtılarına, gökten son kez kayan yıldıza, şekilsiz suratlara... Ve denize, denize yürüyor... Denize ve kabarcıklara ve büyük hesaplaşmalara...
Bir adım, bir adım daha... Birden bir iğde kokusu geliyor burnuna... Şimdi sırası mıydı? - diyor - bu cennet düşünün, bu yar gülüşünün, bu hayat öpüşünün... İçine çekiyor iğde kokusunu... İğde onu çekiyor içine içine...
Nerden esiyor bu koku? Bir adım daha... Denize ve kabarcıklara ve garip susuşlara... Delişmen bir dalga vuruyor yüzüne... Ağzında yeni çiğnenmiş bir yulafın bıraktığı kremsi tad ve bir de acı lağam tadı...
Üzerinden dalgalar devriliyor pulluk yemiş toprağın devrilişi gibi... Ve o kabarcıklara karışıyor... İnce kaygılara, büyük hesaplaşmalara garip susuşlara... Dalgalar onu denize çekiyor - ağzında hala kremsi tad - ...
Bir adım daha... "Elbisem de battı." diyor son kez pimpiriklenerek...
Kabarcıkların arasından bir çocuk yüzü çıkıp geliyor... Çakmak taşının yüreği çatlıyor ve her yanda yangın...
Ve elbisesi battı kirlendi işte, kim temizleyecek? Ve bir yıldız daha kayıyor. O öldükçe gençleşiyor... Ve delikenlı geliyor ağzında bir şiir:
"Ben giderim yane yane aşk boyadı beni kane ne akilem ne divane gel,gör beni aşk neyledi..."
Gönderen: Yusuf Karaca
E-Mail: karacayunus25@hotmail.com
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|