[Sizden Gelen Hikayeler]
işte tam bu saatlerde, şu köşeyi dönecektir...Kulaklarında iki kulaklık, üzerinde spor bir kıyafet, belinde bir bel çantası, yürüyüşünü kulakarından süzülüp çekiçle örs arasında anlam bulan hüzünlü bir ritme uydurmuş, gözleri hafif kısık ,dudakları kıpır kıpır...
Her geçtiği kaldırıma ya bir kuple türkü ya da iki mısralık şiirler saçarak yürüyecek, iki adım ötedeki kitapçının önünde eğlenecek, yeni gelen dergilere bakacak ,edebiyat dergilerini gözden geçirecek, incitmekten korkar gibi her birini nezaketle açacak,yazarların isimleri üzerinde gözlerini gezdirecek, tanıdık bir isme rastlarsa dergiyi alıp sağ koltuğunun altına sıkıştıracak, parayı ödeyip sahil yoluna doğru yürüyüp gidecek ,bunları yaparkende üst dudaklarını kapatan ince bıyıklarını iki dudağının arasına alacak ya da almaya çalışacak mutlaka...
Dudaklarındaki kıpırtı hiç durmayacak, yürüyüşündeki ahenk hiç bozulmayacak o snobluğundan hiç bir şey kaybetmeyecek...
Sahil yoluna sapıpta o caddeleri esir alan lokanta artığı yemek kokularını atlatana kadar nefesini tutacak, cami avlusunu çevreleyen korkulukların yanından yürürken kafasını kaldırıp bakışlarını önündeki şadırvana, şadırvanın hiç durmayan traji komik bir hikaye mahsülü antika musluklarına dikecek...
sahil yolu onu hep bir çay bahçesine çekecek...
Denize yakın bir masaya oturup tavşan kanı yudumlarken denizin sakin sularına takılacak hayallere dalacak...
"Hayal kumayan gavatı bilmem ne yapayım." diyen şaire muhatap olmamak için hayal kuracak...
Ardından bir bardak çay daha, çaylara hayaller eklenecek, çay bahçesini kalabalığına aldırış etmeden hayaller ülkesinin kapısını aralayıp kendini oraya atacak...
Arada bir gözlerini sıkıca kapatıp avurtlarındaki kasları dişlerini birbirine kenetleyerek gerecek...
İçindeki acıları aşmaya çalışacak, olmayacak kenetlenen dişlerin ardı arkası kesilmeyecek acıdan mı ağudan mı bilinmez? Bakışlarına bir hüzün gözlerine iki damla yaş çökecek,hepsini sîneye çekecek...
Acıdan mı ağudan mı bilinmez? işte her gün tam bu saatlerde tekel bayiinin çeneyi dönecek bakışlarındaki hüznü hiç yitirmeden yürüyüp gidecek...
Kafasını hiç kaldırmayacak, etrafına hiç bakmayacak,gözleri kısık, dudakları kıpır kıpır balıkçı tablalarının ardından, seyyar telefoncuların çakal bakışlarına ve hep birilerinin gözlerine ve göğüslerine ve kalçalarına kayan bakışlarına takılmadan, tekmil sevdaları yüklenmişliğin hamallığını yaparak, sahil yoluna sapacak...
İlk çeneyi döndüğü yerde hiç durmayacak çünkü buranın çürük bakışlar ve balık kokuları ve ahenksiz bedenler olduğunu bilmiş olmanın verdiği iğrentiyi hep duyacak...
Yürüyüşündeki intizamı hiç bozmayacak,üzerindeki gururu hep cebinde tuttuğu sol eliyle oraya hapsedecek, yürüyüşlerini hep yavan olan yanıyla yapacak...
Yürüyüşü herkesten ayrı olacak,adımları hep aynı çizgide,adımları hep aynı uzunlukta; baş, kol ve kalça hep uyum içinde, kimseye karışmadan,herkesten ayrı olduğunu ima ederek bakışlarındaki kısıklığı hiç değiştirmeden sahil yoluna sapacak ...
Mecruh halini hep yanında götürecek,çay bahçesini kapısından içeri girdiğinde işte tam o anda yerlerde sürüklediği bakışlarını kaldıracak, muhakkak kaldıracak, burda denize ulaşmak için gözlerini toplayacak yerden ve ufka dalacak,kalabalığa hiç aldırış etmeden varıp beyaz iskemlelerden birine oturacak, sırtını kalabalığa dönüp çayını yudumlarken bu boktan kalabalığın nersesinde olduğunu soracak kendi kendine, cevap bulamayacak...
İçindeki çocuğu paylaştığı bu bahçenin göğsüne yaslayacak bedenini, içinde yuvalanmış hasreti gözlerindeki yaşa katık edecek, o artık yalnız gözlerini konuşturacak...
Susacak, manalı ve düzgün oturuşunu hiç bozmayacak ...susacak...
Gözlerin ihanetine, rencide eden bakışmalara, kahpe kahkahalara, küçük hesaplara, kirli emellere ardını dönecek...
Gah iki elini kenetleyip çenesine dayayacak gah dudaklarının arasına dünyaya dair küfürler sıkıştıracak, durmayacak, durulmayacak...
Ruhunu saçıp savuran rüzgara, tenini orda tutu bırakan rüzgara kendince güzellemeler! düzecek...
Acıdan mı ağudan mı bilinmez?denizi ve kabarcıkları ve beyaz martıları seyredecek....
Gidecek ve bir daha belki hiç gelmeyecek, acıdan mı ağudan mı bilinmez?
Gönderen: Yusuf Karaca
E-Mail: karacayunus25@hotmail.com
Kaynak:
Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle
paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU
yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.
Önemli Not: Lütfen hikayeyi
kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den
alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.
|