ÇİZEN:
Suat Karadağ - Murat Sevinç |
1)
Kavurucu çölün
ortasında üç genç yorgun argın ilerliyorlardı. Bu gençler, Peygamber
efendimizin torunları Hasan, Hüseyin ile
amcalarının oğlu Abdullah idi. Mekke'den Medine'ye dönüyorlardı. Çöl
ortasında yiyecek
ve içecekleri tükenmişti. Çok da acıkmış ve
susamışlardı. Yüce Allah'a sığınarak yollarına
devam ediyorlardı. |
2)
Biraz ilerde, çölün
bittiği yerde bir çadır
farkettiler. Dizlerindeki son dermanı da kullanarak çadıra zar-zor
ulaşabildiler.
Çadırdan, fakir olduğu her halinden belli
olan bir kadın çıktı. Ona selâm vererek:
- İçecek bir şeyiniz var mı teyze? diye sordular. Kadın onlara sevgiyle
baktı. Çadırın içinde serin bir yer göstererek; |
3)
- Buyrun oturun
hele, dinlenin biraz, dedi.
Yaşlı kadının bu davetini seve seve kabul ettiler. Oturup
dinlendiler. Hazret-i Hüseyin Efendimiz tekrar sordu.
- İçecek bir şeyiniz yok mu teyze?
Kadın güler yüzle cevap verdi:
- Bir keçim var.
Onlar kadının ne demek istediğini anlamaya
çalışırlarken,
kadın da dışarı çıkmıştı. |
4)
Bir müddet sonra bir bakraç sütle dönüp
onlara birer tas ikram etti. Böylece susuzluklarını giderince, bu defa
ne kadar aç olduklarını hissettiler.
- Teyzeciğim, karnımız da çok
aç. Acaba yiyecek bir şeyiniz var mı? diye sordular.
|
|
5) Kadıncağız
yine güleryüzle;
-Bir keçim var, diyerek dışarı çıktı. Çok geçmeden keçi ile beraber
çadırın önüne geldi ve içeri seslenerek;
- Bana yardım ederseniz keçiyi kesip pişirebiliriz, dedi.
Bu iyiliksever kadını kırmayıp, keçiyi kesip yüzerek hep beraber pişirip
yediler. |
6) Sonra da;
- Teyzeciğim bizler Haşimoğullarındanız, Medine'ye yolunuz düşerse
mutlaka bize uğrayın, diyerek ona hayır dualarda bulunup yola
koyuldular.
Onlar gittikten az sona kadının kocası geldi. Keçiyi ortalıkta
göremeyince hanımına sordu. Kadıncağız olanları bir bir anlattı.
|
7)Adam
karısına şaşkın şaşkın bakakaldı. Sonra
oturup bir müddet kara kara düşündü ve;
- Biliyorsun ki o keçiden başka bir şeyimiz yoktu, dedi. Şimdi ne
yapacağız?
Karısının hiç de üzgün bir hali yoktu. Beyini teselli ederek;
- Allah, darda kalan kullarını gözetir, dedi. |
8)
Onlar gibi
temiz, asil ve nur yüzlü insanları
ağırlamak herkese nasib olmaz.
Kadın, onların peygamber torunu olduğunu
bilmediği halde, sırf Allah misafiri diye tek
serveti olan keçisini ikram etmişti.
|
9) Aradan uzun
zaman geçmiş ve kadınla ko-
casının yolu birgün Medine'ye düşmüştü. Alış
veriş için şehrin pazarına doğru yürürlerken,
güleryüzlü bir genç çıktı önlerine. |
10)Bu,
Hazret-i Hasan'dı.
Kadını tanıyıp selam verdi ve;
- Beni hatırladınız mı? diye sordu.
Yaşlı karı koca blr müddet şaşkın şaşkın
baktılar Hazret-i Hasan'ın yüzüne. Onlar
hatırlamayınca, Hasan efendimiz açıkladı: |
11)- Bir müddet
önce üç kişi sizin çadırınıza gelmişti. Onlara süt ikrâm etmiş, bir de
keçinizi kesmiştiniz. İşte ben onlardan biriyim.
Kadının yüzü sevinçle aydınlandı.
- Tabii ya! Sen o hayırlı misafirlerden birisin. |
12)Hazret-i
Hasan onları evine götürüp, çok
tatlı şeyler söyleyerek ikram ve iltifatlarda
bulundu. Sonra da 1000 dirhem gümüş
ve yüz koyun borç alarak onlara hediye edip,
yanlarına da bir adam kattı ve kardeşi
Hüseyin'e yolladı. |
13)Hazret-i
Hüseyin efendimiz de tıpkı ağabeyi gibi onları güler yüzle karşıladı. O da bin
dirhem gümüşle ikiyüz koyun borç alıp hediye
etti ve onları üçüncü kişi olan amcaoğlu
Abdullah'a gönderdi. Abdullah onları sevinçle karşılayıp evine davet
etti ve;
- Hasan ve Hüseyin'e uğradınız mı?
diye sordu. Kadın;
- Evet, dedi. Onlar ne kadar cömert insanlarmış ki bize pek çok koyun ve
gümüş hediye ettiler.
Hazret-i Abdullah derin bir nefes aldı ve dalgın gözlerle boşluğa
bakarak;
- Keşke önce bana gelmiş olsaydınız, dedi.
Onlar Sevgili Peygamberimizin torunlarıdır.
Dünya malına önem vermedikleri için mutlaka
borç altına girmişlerdir.
|
14)Kadınla
kocası onların kim olduklarını öğrenince karşılaştıkları bu nimet için
çok sevinip şükrettiler.
Abdullah da onlara 2000 dirhem gümüşle dörtyüz koyun hediye etti ve
güler yüzle uğurladı. Böylece karı koca 4000 dirhem gümüş ve yediyüz
koyunla, yani büyük bir servetle çadırlarına döndüler.
Peygamberimizin sevdiklerine yapılan küçük bir yardımın karşılığını daha
dünyada iken böylesine bir servetle gördüler.
Kim bilir ahirette ne gibi mükafatlarla
karşılaşacaklardı..
|
|