Hikaye Öykü Masal Arşivi

 

Hikayelerin Dünyasına Açılan Eşsiz Bir Kapı

19 Mayıs 2024

Sık Kullanılanlara Ekle  Anasayfan 
              Yap Ziyaretçi Defteri

  Bekçi Murtaza (Öğretici Hikayeler) :. Hikaye Öykü Masal Arşivi .:

MENÜLER
Ana Sayfa
Arşiv
Sitenize Ekleyin
Hikaye Ekleyin
Editörlere Mesaj Gönder
Editörlük Başvurusu
Yardım / İletişim
Reklam
Basında HikayeArsivi
Künye
Ziyaretçi Defteri
Tavsiye Siteler
HİKAYE KATEGORİLERİ
İbretli Hikayeler
Dini Hikayeler
Yaşanmış Hikayeler
Duygusal Hikayeler
Sevgi Hikayeleri
Aşk Hikayeleri
Din Büyüklerinden Hikayeler
En Güzel Dini Hikayeler
Masal Demeti
Hayatın İçinden Hikayeler
İran Hikayeleri
Dostluk Hikayeleri
Mevlanadan Hikayeler
Kıssadan Hisseler
Çocuklar İçin Hikayeler
Doğruların Öyküsü
Komik Hikayeler
Nasreddin Hocadan Hikayeler
Sahabeden ve Evliyaullahtan Hikayeler
Kurandan Hikayeler
Resulullahtan Hikayeler
Kelile ve Dimne
Tarihi Gerçekler
Gerçek Hayattan Hikayeler
Türk Tarihinden Damlalar
Bediüzzamanla Yaşayan Öyküler
Diyanetten Hikayeler
Renkli Hikayeler
Sesli Hikayeler-Masallar
Resimli Hikayeler
Sizden Gelen Hikayeler
İngilizce Hikayeler
Padişahlardan Hikayeler-Öyküler
Türkü Hikayeleri
Tarihi Hikayeler-Öyküler
Siyasi Hikayeler-Hatıralar
Öğretici Hikayeler
Hüzün Zamanı Hikayeleri
Hazır Cevaplar Espriler
Dede Korkut Hikayeleri-Destanlar
Keloğlan Masalları (Görüntülü)
La Fontaine Masalları
Atatürk Hikayeler - Hatıralar
Tanıdığım Ünsüzler
Gazali İHYAdan Hikayeler
Ramazan-Oruç Hikayeleri

Hikaye-Öykü Ara



[Detaylı Arama]


Yeni Eklenen 15 Hikaye
Radar Var
Yok Oluşun Filizlenmesi
Yanılgının Gözyaşları Ve Benlik Kavgası
Ayşecik ve Yasemin Sultan
Şöhretin Bedeli
Bücür Zürafa
Deve Kervanı
Nerede Görüşelim
Rafadan Yumurta
Sabrın Zirvesi
Recep Ayında Oruç
Oruçlu Musunuz, Değil Misiniz?
Oruç İman Ettirdi
Orucu Bazen Bozmak Gerek
Onların Ameli Yok

En Çok Okunan 15 Hikaye
The Adventure of the Three Garridebs
Bir Bebeğin Yarım Kalmış Günlüğünden
Dracula - Story
İşte Aşk
Hz. Yunus Ve Balık
Uyuyan Güzel
Half-Brothers by Elizabeth Gaskell
Sevgi Üç Türlüdür
Uyku Masalı
Dostluğun Öyküsü
Hansel Ve Gretel
Haddini Aşmanın Zararı
Ona "Sevdiğinizi" Söyleyin
Evlilik
Çirkin Ördek


Reklam ver

Mail List
Sitemizin yeniliklerinden ilk sizin haberiniz olsun.
İsim:
Mail:
 


Editör Giriş

Google
Sitemiz hakkındaki görüşlerinizi ZİYARETÇİ DEFTERİNE yazarsanız seviniriz.


Ziyaretçilerimiz ve Hikaye Dostlarının Dikkatine:

www.hikayearsivi.net olarak 2002 yılından itibaren yayın faaliyetimizi sürdürmekteyiz. İnternet üzerinde yayın yapan birçok sitenin içeriğinde, sitemiz içeriği kullanılmaktadır. İlk defa birçok kategori altında hikaye-öykü ve masalları paylaşmaya başlayan sitemiz, bu konuda da diğer sitelere örnek olmuştur. Sitemizin ve içeriğinin genişlemesine ve sitemizin tanıtımına siz değerli ziyaretçilerimizin katkısı çok önemlidir. Sitemiz içeriğini paylaşırken, mutlaka kaynak olarak www.hikayearsivi.net den alıntılandığını belirterek içeriğimizi kullanabilirsiniz. Unutmayın ki kaynak belirtmeden, içeriğimizi alan onlarca site ve ziyaretçi, çalışmalarımızdaki emeğe karşı bizi şevksiz bırakmaktadırlar. Lütfen sitemizin tanıtımına sizde katkı sağlayın. (A.Kerim MELLEŞ & Mehmet Zahid MELLEŞ)

Bekçi Murtaza
[Öğretici Hikayeler]





    Köyde herkes aynı şeyi konuşuyordu; bu muhtar eskisi gibi değil. Köyle, tarlayla ve bağalarımızla fazla ilgilenmiyor, diyorlardı.


    Köyün hemen önündeki bağa, bostana sahip çıkamadığını öfkeyle anlatıyorlar, sonra da “Tabi böyle olur, adamın ikinci dönemi!” deyip kendi kendilerine kızıyorlardı. “Bir daha mı? Asla oy veremeyeceğiz” gibi cümleler herkes tarafından söylenen sıradan konuşmalar halini almıştı.


    Biraz deli doluydu. Gözünü budaktan esirgemezdi. Lafını çekmez, doğru bildiği yolda durmaz yürürdü. Halk bunun için “Deli Hayrettin” demişti. Bazen kırıcı olsa da dobralığı takdir ediliyordu. Zaten bunun için muhtar seçilmişti. Zaman Deli Hayrettin’in bu yönünü de törpülemiş, yeni şekle büründürerek yontmuştu.


    Şikâyet ve Serzenişlerin temelinde yatan da buydu. İlgisiz davranışları, köyün işlerine olan duyarlılığının zayıflaması, vurdumduymazlığın artması...


    Kendi de bunun farkındaydı. Hakkında konuşulanlardan rahatsızlık duyduğunu gizlemiyordu. Bu durumdan sıyrılmanın bir yolunu arıyordu. Ne de olsa önünde seçimler vardı. Bu koltuk ne menem bir şeymiş ki, ayrılmayı düşündüğü halde, içinden ayrılamayacağını biliyordu.


    Önceden sadece Deli Hayrettin’di. Şimdi öyle miydi ya? Elbette hayır. Olamazdı da zaten. Muhtardı. Üstelik namlı bir muhtar. Resmi dairelerde onu herkes tanırdı. Muhtar olmasaydı bu mümkün olacak mıydı? Yine hayır. Kim nereden bilecekti Deli Hayrettin’i.


    İşte, bu hale gelmesini muhtarlığına borçluydu. Gittiği yerlerde muhtar olduğu için buyur ediliyor, taltifler görüyordu.


    Hele Kaymakam Beyin “Buyur hele bir çayımı iç!” demesi yok muydu? Deli Hayrettin’i bitiriyordu. Ne demekti koskoca Kaymakam Bey, çağıracak ve iltifat edip çay söyleyecek. Bu olacak iş değildi.


    Evet evet bu muhtarlığı bırakmamak gerekiyordu. Ama nasıl?


    İlk önce bekçiden başlamalıydı. Yani köy korucusundan. Zaten şikâyetin çoğu ondan kaynaklanıyordu. Gerçi bekçi Murtaza’nın da yapacak bir şeyi yoktu. Köylüler mallarına sahip olmuyorlar, sonra da şikâyette bulunuyorlardı.


    “Madem öyle, salma malını kardeşim başıboş! Senin keçin bu gün onun bostanını yerse; bir başkasının ineği de senin bağını talan edecek. Bunu neden düşünmüyorsun?” Ama bunları sadece içinden düşünüyordu. Köylülere bir türlü söylemiyor, çoğu zaman görmezlikten geliyordu. Yapısı biraz mülayimdi. Muhtarın yapısıyla pek uyuşmuyorlardı ama çok güzel analaştıkları gözden kaçmıyordu.


    Akşam karanlığının getirdiği tatlı bulanıklığının sarmaladığı köy odasının kuytu köşesinde, kendi aralarında konuşuyorlardı.


    Muhtar:


    - Murtaza! Köylü şikâyetçi. Ne yapacağız?


    - Benim kabahatim yok. Biraz da kabahat köylüde. Hayvanlarını salmasınlar.


    - Haklısın, durum böyle ne yapalım? Önemli olan bunun önüne geçmek.


    - Sen ne dersen, ben onu yaparım muhtarım.


    - Tamam, akşam erken gel de bunu biraz konuşalım.


    - Olur.


    Her ikisi de ayrılıp evlerinin yolunu tuttular. Yemek vaktiydi. Yemekten hemen sonra geri geleceklerdi.


    Deli Hayrettin’in zihnini bu düşünce yoruyordu. Son günlerde sürekli bunu düşünüyordu.


    Birden yıldırım hızıyla aklına bir fikir düştü. Bekçi Murtaza’nın gelmesini iple çekti.


    Bu sefer olmuştu. Bulmuştu sonunda. Bu işi böyle yaparsa; sonucunda köylünün ilgisini çekebilirdi.


    Muhtar, Murtaza’nın gelişini tebessümle karşıladı. Geldiğine çok sevinmişti:


    - Otur hele otur!


    - Muhtar! Ne bu telaş?


    - Sen otur da bir dinle beni.


    - Hayırdır, neyi dinleyeceğim?


    - Bu işi çözdüm.


    - Hangi işi?


    - Köylünün malını bağa, bostana salıverme işini halledeceğim?


    - Nasıl olacak?


    - Çok kolay.


    - Söyle be Muhtar! Adamı çatlatma gayrı.


    - Bak şimdi! Yarın ben keçimin birini bilerek salıvereceğim.


    - Eeee!


    - Eeee si mi var. Bunu halk görecek değil mi?


    - Evet. Sana olan kızgınlığı iyice artacak, hakkında ileri geri konuşacaklar.


    Bekçi Murtaza, Deli Hayrettin’in planını hâlâ anlamamıştı. Açıklama yapmasını beklediği bakışlarından belli oluyordu.


    - De, be Muhtar. Ne yapacaksak söyle!


    - Sen köylünün gözü önünde, benim keçiyi bağıra çağıra keseceksin. Akşam da birlikte yiyeceğiz. Tamam mı?


    - Tamam da sonucunda ne olacak?


    - Hâlâ anlamadın mı?


    - Hayır.


    - Ne olacağı mı var? Sen keçiyi yakalayıp milletin gözü önünde keseceksin. Sana “Bu deli Hayrettin’in keçisi sakın kesme!” diyecekler. Sen de meydan okuyacaksın. “Deli Hayrettin de kim oluyor” falan diyeceksin.


    - Gerekeni söylerim. Yani o kadarını yaparım.


    - Köylü senin Deli Hayrettin’in keçisini kestiğini görecek. Dilden dile anlatılacak. Muhtarın keçisini kesen benim keçimi haydi haydi keser, diyerek hayvanlarını başıboş bırakmayacak. Hatta muhtarım böyle tembih etti. Gelen benim malım bile olsa keseceksin dedi, diye söylersin. Böylece ben de puan alırım.


    - İyi valla!


    - Sen de, ben de, bu dertten kurtulacağız. Anladın mı?


    - Anladım.


    Sabahın cam billurluğundaki aydınlığının dayanılmaz çekiciliğinde, köyün girişindeki ağaçların gölgesi yine köylülerle doluydu: işe güce gitmeyen, konuşacak birilerini arayanların oluşturduğu gurup. Zamanla burada dedikodu bile yapıyorlardı. Planı uygulamak için bulunmaz değerde bir zaman ve yerdi burası.


    Muhtar, akşam konuştukları gibi keçisini bıraktı. Bekçi Murtaza uzaktan takip etti. Keçi sanki öğretilmiş gibi doğruca ağaçların yanındaki çeşmeye gitti. Su birikintilerinin kenarında boy göstermiş olan otları bir iki defa kokladı. Sonra da ağaçsız, otsuz, kıraç bayıra tırmanıp, doğruca bostana girdi.


    Keçiyi görenler kendi aralarında konuşmaya başladı:


    - Bu keçi kimin?


    - Muhtar Deli Hayrettin’in.


    - Muhtar böyle yaparsa; başaksı ne yapsın?


    - Doğru.


    - Bu işi bırakması lazım!


    - Köyün ekinini, otunu koruyamayan adamın ne işi var muhtarlıkla.


    - Bu eskiden böyle değildi.


    - Karşısına kim çıkarsa ona oy vereceğim.


    - …


    Bu arada karşıdan hışımla gelen bekçi Murtaza’ya takıldı gözleri. Konuşmaların seyri ona kaydı.


    - Bu da bir iş yapmıyor.


    - Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.


    - Valla öyle…


    Bekçi Murtaza selam verip geçti. Kendine laf atanlar cevap vermek istemedi.


    Bağıra çağıra keçiye doğru koştu:


    - Bu keçi kimin? Bu insanlar neden mallarını başıboş bırakırlar? Şimdi ben ona gösteririm…


    Keçiyi tuttuğu gibi yatırdı. Cebindeki bıçağı çıkarıp keçinin boğazına dayadı.


    Ağacın altındakiler bağırdılar:


    - Dur sakın yapma!


    - Neden?


    - O keçi kimin, biliyor musun?


    - Kimin olursa olsun, muhtarın emri bu.


    - Dur yapma! Deli Hayrettin’in keçisi bu. Sonra başına bela alırsın.


    - Deli Hayrettin de kim? Salmasaydı. Malına baksaydı, bakamayacağı malı neden tutuyor ki?


    Bu sözle birlikte “Bismillah” deyip bıçağı keçinin boğazına çaldı. Tek hareketle keçiyi kesti.


    Orada bulunan herkesin şaşkınlığı gizlenemeyecek kadar aşikârdı. Ne diyeceklerini şaşırdılar!


    Savaş kazanmış komutan edasıyla, mağrur bakışlarla etrafını süzerken bağırdı:


    - Bundan sonra böyle! Kimin olursa olsun keseceğim. Ona göre ha!


    Bu olayı görenler, şaşkınlık ve tedirginlik içinde dilden dile anlattılar. Sonrasında hiç kimse hayvanlarını başıboş bırakmadı.


    Bekçi Murtaza’nın kestiği keçi Deli Hayrettin’i muhtar seçtirmekle kalmadı. Dilden dile bir destan edasıyla anlatıldı durdu.


 Yazar: Duran Çetin (Yazar hakkında için tıklayın)
Eser: Sana Bir Müjdem Var, Beka Yayınları,2006 (Kitabı temin için tıklayın)



Kaynak: Hikaye-Öykü-Masal Arşivi: www.hikayearsivi.net
Bu hikayeyi beğendi iseniz, veya fikrinizi diğer ziyaretçilerle paylaşmak istiyorsanız lütfen YORUMUNUZU yapın. Sadece 1-2 saniyenizi alacaktır.


Önemli Not: Lütfen hikayeyi kullanacaksanız; www.hikayearsivi.net den alıntı yaptığınızı ve kaynağını belirtiniz.

7 Temmuz 2007 - 10:51:41 - 6161 günlük
Ekleyen editör: HikayeArsivi

Okuyan:[3409]Yorumlayan:[0]Kategori: [Öğretici Hikayeler]
[Arkadaşına Gönder][
Yazdır]



Bu hikaye yazı-yorum için henüz yorum yapılmamış veya yorum onaylanmamış.
 

Yorumlarınızı Yapın:
 



Reklam ver

 
 

.: Günün Ayeti :.

.: Günün Hadis-i Şerif-i :.

.: Günün Sözü :.

     


 
Google

Sitemizden alınan tüm hikaye-öykü-masal ve materyaller için link verilmesi zorunludur.
Site içeriğini kullanmak için site yönetimiyle [kutulkulub@gmail.com] irtibata geçerek istifade edebilirsiniz.

 
 Hikaye Arşivi  
Kerim Melleş-KuTuL KuLuB © 2002-2021  ©  Hikaye Öykü Masal Arşivi
Sayfamızı en iyi 1024*768 çözünürlükte görüntüleyebilirsiniz...

  KuTuL KuLuB-A.Kerim Melleş